Gençlerimize “Einstein kimdir?” diye sorunca hepsi biliyor ama “İbni Sina kimdir?” diye sorunca çok azı cevaplıyor.
Yabancı popçuları ezbere sayan gençlerimiz, Neşet Ertaş´ı tanımıyor, dinlemiyor, Beethoven´i biliyor ama Itri´yi, Dede Efendi´yi tanımıyorlar.
Kendi bilim adamlarımızı, kendi müziğimizi gençlerimize tanıtmıyor, öğretmiyoruz.
Oysa kültürünü tanımayan, bilmeyen toplumların geleceği olmaz.
Batı, son 300 yıldır büyük ilerleme gösterdi.
Bugün dünyayı Batı yönetiyor, oysa geçmişte tam tersiydi.
Biz sırt üstü yattık, Batılılar, İslâm coğrafyasında yapılan bilimsel çalışmalara sıkıca sarıldılar ve İslâm bilginlerinin çizdiği bilimsel rotanın dışına hiç çıkmadılar.
Yani değerini bilemediğimiz bilimsel mirasımıza sahip çıktılar.
Tembelliğimiz yüzünden bilimi ve teknolojiyi avucumuzdan kaçırdık, sonra da suçlu aramaya başladık.
Bulduğumuz, suçlu da İslâm dini oldu!
Hâlbuki yüce kitabımız Kur´an-ı Kerim´de, Müslümanların ilmi talep etmesi emredilir.
Hemde defalarca.
Dinimizin ilk emri “oku”dur.
Peygamber efendimiz, “İlim Çin´de bile olsa arayın” diye telkinde bulunmuştur bizlere.
Kur´an-ı Kerim´in emirlerini çok iyi anlayan ve Hz. Muhammed´in (S.A.V)telkinlerini dinleyen Müslümanlar, geçmişte bilim alanında çığır açtılar.
İşte buna bazı örnekler:
İlk yel değirmeni, 644 yılında Fars´ın Sistan şehrinde kuruldu.
Batı´daki ilk yel değirmeni ise, 1180 yılında kurulabildi.
710 yılında İspanya´da kurulan Endülüs Emevi Devletindeki bilim adamları, bugün bile okuyunca hayran olduğumuz bilimsel ilerlemeleri kaydettiler.
722 yılında doğan Cabir İbn Hayan, bugünkü kimya biliminin temellerini attı.
780 yılında doğan Harizmi, Matematikte “0” rakamını buldu.
Bu sayede kurulan ondalıklı sistemle, sonsuza kadar sayılar ifade edilebildi.
Dünyanın ilk kâğıt fabrikası 795 yılında Bağdat´da kuruldu.
Batı´daki ilk kağıt fabrikası ise, 1293 yılında kurulabildi.
Dünyadaki ilk mekanik saat, 800 yılında Halife Harun Reşit tarafından yapıldı.
Şifre bilimin (kriptoloji) temellerini, 801 yılında Kindi tarafından atıldı.
Bugünkü optik biliminin temelleri de, 1000 yılında İbnü´l-Heysem attı.
Öğrencisi Kemâlüddîn el-Fârîsî de ilk astronomi laboratuvarını, 1300 yılında kurup bugünkü gökbilimin temellerini attı.
1347 yılında Batıda veba salgını çıktığında, Osmanlı hastanelerinde “veba aşısı” yapılıyordu.
Battani, Farabi, Razi, Zehravi, Mesudi, Biruni, İbni Sina, Kuşçu Ali, Gelenbeli İsmail Efendi gibi İslâm bilginlerimiz var.
Bu bilginler;
Beyin ameliyatından dünya haritasının çizilmesine kadar hemen her konuda muhteşem çalışmalar yaptılar.
Batılılar, İslâm bilginlerinin çalışmalarına iki yolla sahip oldular.
Birincisi Haçlı Seferleridir.
Her haçlı seferinden yenilgiyle dönen batılılar, gördükleri yenilikleri taklit ettiler.
Her sefere çıktıklarında, bambaşka ilerleme ve yeniliklerle karşılaştılar.
İkincisi de, Endülüs Emevi Devletinin yıkılmasıdır.
Aslında Endülüs Emevi Devleti yıkıldığında, oradaki eserleri yakıp yıktılar.
Ancak yine de geride kalan eserlerle bile bugünkü seviyeye gelmeyi bildiler.
***
Maalesef eğitim kurumlarımız ve medyamız, Batının bugünkü üstünlüğün gerçek kaynağı yeni nesle doğru anlatmıyor ve yanlış bilgiler aktarıyorlar.
Topluma yalanlarla süslenmiş yanlış ve eksik bilgiler aktarıyorlar.
Gençlerimiz de, bugünkü geri kalmışlığımızın nedeninin tembellik ve kültürel yozlaşma olduğunu bilmiyorlar.